26 Ağustos 2012 Pazar


Havuç, Yumurta, Kahve.......Siz hangisisiniz?


Bir baba ile kızı dertleşiyorlarmış. Kızı hayatında çok sıkıntı yaşadığının ve bunlarla nasıl baş edeceğini bilemediğini
söylemiş babasına. Hatta sorunlar ardı arkasına devam ediyormuş hayatında.
Babası kızını dinlemiş, dinlemiş ve ´gel, sana bir şey göstereceğim!´ diye kızını mutfağa götürmüş.
Baba ünlü bir aşçı imiş. Ocağa 3 tane eşit büyüklükte kap koymuş, 3´ünede eşit su koymuş ve 3´ününde altını aynı
miktarda yakmış. Ve 1. kaba bir havuç, diğerine bir adet yumurta, diğerine ise de bir avuç çekilmemiş kahve
çekirdeği koymuş. Ve her üçünü de tam 20 dakika pişirmiş. Daha sonra ateşi kesmiş. Masaya
2 tane tabak ve bir tane boş bardak koymuş ve, ilk önce haşlanmış havucu alıp bir tabağa koymuş.
Daha sonra artık epey pişmiş olan yumurtayı alıp bir tabağa koymuş. En sonunda da artık suya iyice
sinmiş ve tam kıvamında kahve görüntüsü olan kahve´yi de alıp bir bardağa boşaltmış.
Kızına şu soruyu sormuş : ´Kızım ne görüyorsun? ´
Kızı demiş ki : ´Havuç, yumurta ve kahve.´
Kızını elinden tutup masaya yaklaştırıp daha yakından bakmasını ve hissetmesini istemiş.
Kızı demiş ki : ´Ne görüyorum.. Haşlanmış yumuşak bir havuç (Bunu yaparken çatalı havuç ´a batırmış ve
yumuşaklığını hissetmiş), artık pişmekten içi katılaşmış bir yumurta (yumurtayı eline almış, hatta bir tarafından
masaya vurup, çatlatmış ve içini görmüş) ve bir bardak kahve.´ (Biraz içmiş) ´Hatta tadı oldukça iyi´
´Baba, bunu niçin bana gösteriyorsun?´ diye sormuş. ´Bak demiş, hepsi aynı şekil kapta , aynı sıcaklıkta, aynı dakika pişti. Fakat hepsi bu etkiye farklı tepki verdiler.
Havuç ilk başta sertti, güçlü idi. Ama kaynatılınca yumuşadı hatta güçsüzleşti. Yumurta çok kırılgandı, hafifçe
dokunsan çatlayabilirdi, ama kaynatılınca içi sertleşti, hatta katılaştı. Bir avuç çekilmemiş kahve ise yine sertti,
hepsi birbirine benziyordu, ama ısıtılınca ne oldu, bu kahve çekirdekleri, ısındılar, gevşediler, ve içinde oldukları
suya yayıldılar. Koku yaydılar, tad yaydılar ve suyu eşsiz tad´da bir kahve´ye çevirdiler.´
´Kızım sen hangisisin ? diye sormuş adam. ´Zorluklarla karşılaştığın zaman nasıl tepki gösteriyorsun ?´
´Sen havuç musun, yumurta mısın, yoksa kahve misin ?´ Siz hangisisiniz arkadaşlar? Havuç gibi sert bir kişi misiniz, ama sorunlar yaşayınca , yumuşuyor ve güçsüzleşiyor musunuz?
Yumurta gibi, içi yumuşak, her an kırılabilir bir kişi misiniz ?
Sorunlar karşısında (ölüm, ayrılık, krizler, vs.vs, ) , güçleniyor ve sertleşiyor musunuz ?
Yoksa bir kahve çekirdeği gibi misiniz? Kahve sıcak suyu değiştirir, hatta suyun sıcaklığı en üst
dereceye çıktığında, en lezzetli kahve ortamı hazır olur. Lezzet maksimuma ulaşır. Eğer sen bu kahve
çekirdeği gibi isen, çevrende ne kadar sorun olursa olsun, bunları olumluya çevirebilirsin.
Çevrene güzel tadlar, duygular katarsın. Kendini ve çevreni daha iyi yapmak için çalışırsın.
Siz hangisisiniz ?

24 Ağustos 2012 Cuma

SEDEF ÇİÇEĞİ




Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı...
Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu.
Hakim tok sesiyle, yaşlı kadına: "Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?"
Yaşlı kadın, derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı:
"Bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan..."
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda...
Sessizlik, bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu...
Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından?
Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı... Kadın neler diyecekti? Herkes, onu dinliyordu...
Yaşlı kadının gözleri doldu ve devam etti:
"Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim... O bilmez...
50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm.
Yavrumuz olmadı onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım. Her gece güneş doğmadan önce, bir tas suyla sulayacağım onu diye...
İyi gelirmiş derlerdi...
50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi. Taa ki geçen geceye kadar... O gece takatim kesilmiş uyuyakalmışım...
Ben, böyle bir adamla 50 yıl geçirdim.
Hayatımı, umudumu, her şeyimi verdim. Ondan hiçbirşey görmedim. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."
Hakim yaşlı adama dönerek:
"Diyeceğin birşey var mı, baba?" dedi.
Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi.
Tane tane konuştu: "Askerliğimi Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım. O bahçenin, görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime'mi de orada tanıdım. Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. İlk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısı nedeniyle, onu hekime götürdüm. Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa, boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi. Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin dedi.
Hekimi pek dinlemedi bizim hatun...
Lafım geçmedi...
O günlerde, tesadüf, bu çiçek kurumaya yüz tuttu.
Ben ona: "Gece çiçek sularsan geçer", dedim. Adak dilettim... Her gece onu uyandırdım ve onu seyrettim. O sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece, o çiçek ben oldum sanki..." dedi adam.
O yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle.
"Her gece, o yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki suyu boşalttım. Sedef, gece sulanmayı sevmez, hakim bey... Geçen gece de... Yaşlılık... Ben de uyanamadım.
Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı ama kadınımın boynu yine azabilirdi...
Suçlandım...Sesimi çıkartamadım..."

O anda gazeteciler dahil, mahkeme salonundaki herkes ağlıyordu.